Sosyal
Pazarlama Nedir?
Sosyal pazarlama,
piyasadaki benzerleri ile aynı kalitede olan bir ürünün daha ucuz ve
ulaşılabilir kılınmasına dayalı bir pazarlama biçimidir. Nihai hedef, bu ürünün
yarattığı toplumsal faydayı artırmaktır. Sosyal pazarlama projeleri, ürünlerin
kar amacı olmaksızın düşük gelirli ve yüksek risk altındaki gruplara
ulaştırılmasını hedefler. Sosyal pazarlama, sağlık ürünleri ve sağlık
hizmetlerinin birlikte kullanımına dayalıdır.Projenin
sosyal pazarlama yaklaşımı, sosyal pazarlama ürünü olarak seçilen kondomun
eczanelerden danışmanlık hizmeti ile birlikte düşük fiyatlı olarak
verilmesidir.
SOSYAL
FAYDADA PAZARLAMANIN YERI
Günümüzde
sosyal sermaye, sosyal sorumluluk, sosyal girişimcilik, sosyal ortaklık ve işbirlikleri, ve sosyal pazarlama gibi kavramlar sıkça
duyulur, is dünyasında da kullanılır olmaya başladı. Özellikle 90’li yılların başında
‘insan-odaklı kalkınma politikalarının’önemini vurgulayan ve benimseyen
uluslararasi kalkınma kurumlari ve bu süreç içersinde yayginlasan insan
merkezli iyi yönetisim bakis açısı insan kaynağını ve insani ilgilendiren tüm
konulari ön plana çikartti.
Sosyal
sermaye (social capital)
kısaca toplumu bir arada tutan tüm değerleri, toplumun politik ve
sosyo-ekonomik alanda gelişmesini etkileyen örf, adet, gelenek, görenekleri,
insan ilişkileri, is bağları, ve kanunları irdelerken,
sosyal sorumluluk özellikle bireylerin ve kurumlarin birbirlerine olan
karşılıklı bağımlılığı ve ilişkisi üzerinde durur. '90'larda küreselleşme ve
özelleştirme akımıyla birlikte kurumlarin, uluslararasi kuruluşların kalite ve
karşılıklı-kazanç kavramları, sosyal ve bilgi paylaşma sorumluluklarıyla
‘kurumsal sosyal sorumluluk’ ta tekrar önem kazanmaya başladı. Sosyal
girişimcilik ise temelde kar-amacı gütmeyen kurumlarin misyonlarına
verdikleri önem kadar, uzun vade de başarılarını sürdürebilmeleri, daha fazla
kitlelere hayır sağlayabilmeleri için finansmanlarına da dikkat etmelerini
gerektiğini savunur.
Sosyal
ortaklık (social
alliance) sosyal fayda sağlamak için özellikle özel sektörle kar-gütmeyen
üçüncü sektör arasında kurulan işbirliği sürecidir. Bu işbirliği özel sektör
kar-amaçlı şirkete yeni bilgi sağlayabilir, yeni pazarlar yaratabilir; şirket
içi çalışanın güvenini, tüketici sadakatini ve sosyal sorumluluk projelerinde
verimliliği artırabilir; şirket imajını güçlendirebilir. Kar-gütmeyen sivil
toplum kurumuna da misyonuna uygun ek gönüllü insan ve maddi kaynaklar
yaratabilir; tanıtım faaliyetlerini artırabilir; daha profesyonel yönetime
sahip olabilir, ve neticede etkili sosyal girisimci konumuna gelebilir….
Sosyal ortaklık
süreci kısa-vadeli sadece bir etkinliği kapsayabilir; zamanı sinirli bir
projeyi içerebilir veya uzun vadeli sinirsiz süreli bir ilişki olabilir. Süre
ve işbirliğin amacı ne olursa olsun ortak çalışmanın verimli ve etkin
olabilmesi için ortaklık içersindeki oyuncular arasındaki güç-dengelerine,
karşılıklı güven, sözünde durma, doğruluk gibi temel etik prensiplerine ve iyi
yönetisim kodlarına; kurum kapasitesine, kültürlerine, uzmanlık alanlarına, amaç
ve performans kriterlerine dikkat etmek gerekir. Çoğu
sivil toplum kurulusunun yönetim alanındaki insan kaynağı ve sermaye zaafiyeti
unutulmamalı. Bu zaafiyeti özel sektöre; sivil toplum kurumunun sosyal fayda
sağlanacak konu üzerindeki uzmanlığı da şirket üzerinde bir üstünlük
sağlayabileceği düşünülse de ortaklık içindeki oyuncuların bu dengeleri iyi
sağlamaları gerekir. Ortak çalışmaya verilen değer de çok önemli. Bir sivil
toplum kurumunun işbirliği içersinde olduğu proje ana faaliyeti olabilirken, ayni
proje, ortak olduğu şirketin sosyal sorumluluk projelerinden sadece bir tanesi
olabilir.
Sosyal
ortaklıkların başarılı sonuçlara ulaşabilmesi için ortaklar ve hedef kitle
arasında gelistirilen iletişim stratejileri sosyal pazarlamayı kapsar.
Yukarıda
kısaca bahsedilen kavramların her biri birbiriyle ilintili ve birbirini
bütünleyici özelliğe sahip. Her birinin üzerinde durduğu ana temel amaç ise sosyal fayda… yani insanin-toplumun temel ihtiyaçlarını tamamlamak ve
medeni seviyede yasama hak ve özgürlüklerini sağlayabilmek.
İste sosyal
pazarlama aslında kısaca bu temel amaç doğrultusunda, içerik ne olursa
olsun, hedef kitleyle olan iletişimi sağlama sürecedir.
Sosyal
Pazarlama Nedir?
Sosyal pazarlama, geleneksel ve müşteri odaklı pazarlama
tanımına ürün, fiyat, yer, ve promosyon gibi en temel kriterlere
ek olarak...
toplumsal paydaşlara
hitap etme,
toplum içi ortaklıkları geliştirme,
verilecek değişim/gelişim hizmetinin
konusuyla ilgili politikaları oluşturmaya ve yaygınlaştırmaya destek olma stratejilerini,
- ve söz konusu projeye ek fon kaynaklarının sağlanması için gerekli
faaliyetlerin üretilmesini dahi içeren bir süreçtir.
Herhangi bir
ürünün satısı için gerekli en temel pazarlama tekniklerinin algi, düşünce ve davranış
biçimlerini değiştirmede de etkili olduğu görülünce 1970’li yıllarda ‘Sosyal
Pazarlama’ kavramı Philip Kotler ve Gerald Zaltman tarafından geliştirilmiş.
Bildiğimiz
pazarlamadan farkı nedir?
Philip Kotler ve
Alan Andreasen ticari pazarlama (Commercial Marketing) ve sosyal pazarlama
[(social pazarlama) veya amaç-bazlı pazarlama (cause-related marketing)] arasındaki
en temel farkı söyle açıklarlar: “pazarlamacının ve üretici/satıcının amaçlarındaki
farklılıktır. Sosyal pazarlamacı sosyal, toplumsal davranışları etkilemeyi, değiştirmeyi
geliştirmeyi amaçlar; herhangi bir üründen çıkarı olabilecek-hizmet alacak bir
hedef kitleden daha ziyade toplumun genelini düşünerek hareket eder”.
Sosyal pazarlama
mikro seviyede bireysel tüketimde, davranış biçiminde, hayat tarzında değişimi
amaçlarken, kurumsal boyutta yönetim, üretim ve makro seviyede de
sosyo-kültürel, ekonomik değişim için gerekli politikaların yaratılması ve uygulanmasını
içerir. Her biri aslında birbiriyle ilintili; birbirini tamamlarlar… Biri
olmadan diğerinin çok etkili olabileceğini düşünmek uzun vadede yanlış olur.
Sosyal pazarlama süreci içersinde iste bu kadar çok paydaş yer alır ve
birbirini etkiler. Urun-hizmet çok daha karmaşıktır; amaç çok daha geniş
kitlelere hitap eder; talep çeşitlilik gösterir, hedef kitleye ulaşmak daha
zordur; fon-bütçe daha sinirli; tüketicinin ilişkisi-bağımlılığı daha kuvvetli,
rekabet daha gizli ve kurnazdır!
Son 30 yıldır
sosyal pazarlamayı özellikle sağlık sektöründe görmekteyiz. Kalp sağlığı hakkında
toplumu bilinçlendirme, obeziteyi önleyici sağlıklı beslenme politikalarının oluşturulması,
sigara tüketimine karsı kampanyalar, AIDS/HIV virüsünden korunma ve yayılmasını
önleme… Günümüzde artik sosyal pazarlama madde-bağımlı gençlerin topluma geri kazandırılması,
suni-kimyasal gübrelerin özellikle su kaynaklarına etkileri hakkında bilinç yaratılması
ve dolayısıyla çevre ve tabii kaynakların korunması, mülteci kampındaki çocukların
eğitimi, sinirli imkânlara sahip kadınların ekonomik bağımsızlıklarını elde
edebilmesi için yapılan faaliyetler gibi birçok farklı konularda uygulanıyor.
Örneğin,
ABD’deki J.Crew tekstil firmasi ‘Reading is Fundamental’ girişimiyle birlikte
20 Temmuz–3 Eylül 2002 tarihleri arasında satılan her erkek, kadın ve çocuk kotlarından
ayrılan 1 dolarla 100 bin dolarlık bir fon yarattı. Bu fon çocukların kitap
okuma alışkanlıklarını geliştirmeleri için kullanıldı.
Ayni şekilde
çocuk ayakkabı üreticisi Elefanten USA ‘Americans for the Arts’ vakfıyla
birlikte okul öncesi çocukların sanat eğitimlerine destek verdi. Elefanten USA
çocuk şarkılarını içeren bir CD çıkardı, 6 şehri kapsayan bir konser turnesi
organize etti, ve Ağustos 2002’de de bu projeyi
kapsayan ulusal çapta da bir basın kampanyası düzenledi. Tüm CD’lerin satısından
elde edilen yaklaşık 50 bin dolarlık gelir bu eğitim projesi için vakfa
verildi.
Gelişen
teknoloji [bilişim, mobil ve Internet sistemleri gibi] ve sanat içerikli iletişim
teknikleri sayesinde de sosyal ortakliklar ve
pazarlama stratejileri daha renkli, canlı, motive edici olmaya; dolayisiyla sosyal sorunlar toplum tarafindan
biraz daha kolay algilanmaya ve kabul edilmeye; ve bu sorunlara yönelik kitlesel ve tamamlayici somut çözüm önerileri de daha yaygin bir sekilde gelismeye ve uygulanmaya basladi.
Sosyal pazarlamanin basarili olmasinda en basta gelen bazi
kriterler:
-
Hedef kitlenin
gerçekten ihtiyaç duydugu hizmeti belirlemek ve bu
konu hakkinda detayli bilgiye sahip olmak
- Hedef kitleyi iyi tanimak ve hedef kitleyle karsilikli iletisimi saglamak ve iletisimi sürekli kilmak
(360°arastirmalarin, geri bildirimlerin, ve tekrar tekrar takiplerinin, fokus grup,
atölye çalismalarin yapilmasi, davranis
biçimlerindeki degisimlerin gözlenmesi…)
- Sosyal amacin ‘net – anlasilir’ olmasi, iletisim stratejilerinin etkin ve dogru
uygulanmasi, ve verilecek hizmetin altyapisinin güçlü, hedef kitle tarafindan
da ulasilabilir olmasi
- Güven ortami yaratabilmek (verilen bilginin dogru olmasi)
- Amaçla ilintili rakipleri iyi anlamak ve defansif ama positif
stratejiler-çözümler üretebilmek (Sosyal pazarlamanin
vaad ettigi ‘ölümlü’unsurlari kanitlayan,
destekleyen ve olumsuz etmenlere karsi koruyabilen
konumda olabilmesi)
Küresel
Akimlar, Etkileri ve Degisimler:
Sosyal pazarlama
temelde gönüllülük ilkesini içerir. Değişim için gönüllü – istekli olmadan –
iradenizi kontrol edemeden istediginiz kadar bir konu
hakkinda bilinçli olun, onu uygulamaya koymaniz biraz
zor. Belki kisa bir süre ‘trendy’
oldugu için yapmak isteyebilirsiniz, ama alistiginiz bir yasam stilinden vaz
geçmeye ve toplumun geneliyle olan iliskilerinizde degisiklik yapmaya gerçekten gönüllü degilseniz,
çok geçmeden tekrar eski aliskanliklariniza geri
dönersiniz. Gönüllülük bireyin degisim sürecinde
önemli bir faktör olabilirken kurumsal ve sosyal yapilar
içinde ayni sey geçerlidir.
Organizasyon yapilarinda ve yönetim biçimlerindeki herhangi bir degisikligin olabilmesi ve uygulanabilmesi için kurum
içinde özellikle ana karar vericilerin istekli ve degisim
için gerekli (insan odakli) bakis açilarina
sahip olmasi gerekir. Bu degisiklikler
sirket içi insan kaynagina yapilan yatirimlari, fabrikada çalisan isçinin içinde bulundugu ortamin iyilestirilmesi- hijyen, çalisma kosullarinin gelistirilmesi;
üretim sonrasi ortaya çikan
atiklarin çevreye zarar vermeksizin imha edilmesi;
çevreyle uyumlu üretimin yapilmasi; tüketici haklarina saygi duyma ve hizmet
takibinin-servislerinin yayginlastirilmasi, ürünün ve
verilen hizmetin kalitesi… gibi birçok konuyu içerir. Aslinda kurumlarin en temel sosyal sorumluluklari
üretim ve/ veya hizmet sürecindeki tüm paydaslara
olan sorumlulugudur (çalisanindan
ortaklarina, tüketicisine, çevreye kadar).
Birey ve kurum
olarak degisim sürecinde proaktif
davranarak hem etken oluyoruz, hem de degisimden
etkilenerek reaktif olarak toplumsal fayda saglamak için harekete geçiyoruz.
Günümüzde özellikle iletisim teknolojileri sayesinde
toplumun her segmenti öyle veya böyle daha bilinçli
olmaya basladi; sektörlerarasi
sinerjinin kaçinilmaz oldugu ortaya çikti ve özellikle
ABD’deki Enron skandalina
benzer gelismis ve gelismekte
olan ülkelerdeki yolsuzluklar; ekonomik krizler gibi dis
etmenler, 2000 yilinda Birlesmis
Milletler Milenyum zirvesinde alinan kararlar ve 2015
yilina kadar ulasilmasi
beklenen milenyum kalkinma hedefleri, degisen demografik yapilar, sivil
ve sosyal girisimlerin artmasina,
sosyal ortakliklarin gelistirilmesine
ve karsilikli denetleme süreçlerinin kabul görmesine
neden oldu – olmaya da devam ediyor.
Bilinçli
tüketici ürünü-hizmeti aldigi ve bilinçli çalisan hizmet verdigi kurumun
etik kurallarina, ulusal standartlara ve uluslararasi
iyi yönetisim kodlarina uyup uymadigini
takip ettigi sürece kurumlar toplumdan bagimsiz hedeflerini ve uygulama stratejilerini belirlemesi
artik mümkün olmayacak (sadece müsteri odakli olmak, tüketicinin ürün bazinda
beklentilerini yerine getirmek yetmeyecek). Artik ürünün arkasindaki
kurumsal markalar ve markayi marka yapan sosyal
özellikler de önemsenecek! Sosyal fayda için faaliyette bulunan kurum sayisi artikça, ki bu yerel, ulusal ve/ veya uluslararasi seviyede
faaliyet gösteren kamu-özel ve üçüncü sektör sivil toplum kurumlari olabilir,
sosyal pazarlama da yayginlasacak.
Bir Örnek:
Avon 1993
yilinda ‘Avon Meme Kanseri
Hakkinda Bilinç Yaratma Seferlerini’ (Avon Breast Cançer Awareness
Crusade) ABD’de ‘Ulusal Meme Kanseri’yle Mücadele
Örgütleri Birligi (National
Alliance of Breast Cançer Organizations/ NABCO) ile ortaklasa baslatti.
Yaklasik her 10 kadindan
birinde görülen meme kanserinden korunmanin tek yolu
erken tani ve dogru
tedavinin zamaninda uygulanmasi.
Bu seferler sayesinde binlerce Avon satis temsilcisi konu hakkinda egitimlerini
tamamlandiktan sonra kampanyaya özgün ürünleri
(kampanya logosu olan pembe kurdeleden bir igne,
logonun oldugu kalem, gibi) satarak kanser hakkinda
bilinç yaratma, egitim, ve erken teshis gibi
faaliyetlere yönelik kullanilan 37 milyon dolar kadar
fon yaratti. Avon ve NABCO arasindaki bu ortakliktan evvel NABCO’nun yillik bütçesi 2 milyon
dolardan daha fazla degildi. Bu ortaklik
ve uygulanan sosyal pazarlama stratejileri sayesinde (hazirlanan
tanitim föyleri, organize
edilen yürüyüsler, vs.) NABCO çok daha fazla kadina- özellikle de imkanlari
sinirli, ekonomik durumu iyi olmayan kadina ulasabiliyor.
Türkiye’deki gelismeler:
Türkiye’de de Eczacibasi Avon 1996 yilindan beri meme kanseriyle mücadele kampanyasini
sürdürüyor.. Bu kampanya çerçevesinde hazirlatilan brosürler sayesinde
10 binlerce kadin bilinçlendirilmis;
kampanya çerçevesinde üretilen özel ürünlerin satisindan
elde edilen karla olusturulan fon sayesinde ilgili
kurumlarin tibbi cihazlari almalari saglanmis. Örnegin 1997 yilinda Hacettepe
Üniversitesine, 2002 yilinda da SSK Okmeydani Hastanesi’ne mamografi cihazlari
kazandirilmis.
Özellikle farkli kültürlere-duyarli küresellesme [cultural sensitive globalization] sürecine
hem neden oldugu hem de bu sürecin sonucu olarak
ortaya çikan uluslararasi bagimlilik
(interdependency) ve Türkiye için de AB’ye uyum
süreci insan, toplum, ve çevre odakli
degisimin gelismesini hizlandirmistir. Türkiye’de bu degisim
sürecinde basarili olabilmesi için mikro ve makro
seviyelerde hizli ve etkili davranmak, degisime esnek bir biçimde yaklasabilmek
durumunda. Ulusal ve uluslararasi faaliyetlerinde Türkiye’yi diger ülkelerden bagimsiz düsünmek mümkün degil. STK’lar, özel sektör sosyal sorumluluk programlari
ve bireysel gönüllü girisimler sayesinde “gönüllülük,
sosyal fayda” bilinci (modern ve kurumsal anlamda) giderek yayginlasiyor.
Tüm dünyada oldugu gibi Türkiye’de de toplumsal
sorunlara çözüm üretme ve uygulamaya geçirmede özel sektörde kurumsal sosyal
sorumluluk, kalite yönetimi ve is etigi; devlet
mercilerinde iyi yönetisimler; ve sivil toplum kuruluslarinda da gönüllülük ve sosyal girisimcilik
gibi konseptler son yillarda iyice gündeme gelmeye basladi. Simdiden önde gelen bazi kurumlar toplam kalite yönetimini uygulamaya basladilar; güzel ve basarili
örnekleri, kalite ödüllerini sahiplenenleri görüyoruz.
Türkiye’de de
toplumun gelisimini ilgilendiren konular daha yaygin bir sekilde hayata geçirilir, ve sektörlerarasi isbirlikleriye olusan sosyal
sorumluluk projeleri ve pazarlama stratejileri karsimiza
alistigimiz PR aktivitesi veya kurum imaj yenileme
olarak degil, arti-deger yaratan degisimlere katalizor konumda ortaya çikarsa
gerçekten de etkin sosyal fayda saglanabilir.
Günümüzde basariya ulasmis ve gelecekte de basarisini sürdürebilen kurumlar yukarida
kisaca deginilen kavramlari özümsemis ve hayata geçirmis olanlar olacak!